29 Ekim 2010 Cuma

OYUN

Bu yazının şarkısı da bu olsun.

*
Konuşarak halledemediğimiz şeyleri kaba kuvvetle...Hayır, susarak hallediyoruz. Bazen o konuşma hiç başlamıyor bile sadece susmayı tercih ediyoruz. Bir yerlerde bir şeyler hep eksik. Yarım mutluluklar tadıyoruz. Tam mutlu olacakken biri çıkıp bir laf söylüyor ama biz  susmayı tercih ediyoruz. Çünkü eğer konuşursak biliyoruz ki yaşanılacak olayda sorumlu biz olacağız.
*

Dostlukta böyle bir şey işte. Bir tarafın sustuğu bir tarafın konuştuğu şeydir ''dostluk''.Oyun gibi geliyor kulağa.  Eğer iki taraf aynı anda konuşursa yürümez o iş. Eğer iki taraf aynı anda susarsa başlamaz bile. Konuşan susar, susan konuşursa oyun biter...
*
Sanırım susma vaktim geldi. Çünkü bu oyunda ben susanı oynuyorum.
                                                                                                     Sessiz çığlığımla,
                                                                                                                 Bayan Luke...

27 Ekim 2010 Çarşamba

ÖZNESİ OLMAYAN BİR CÜMLENİN PARÇASIYIM

Yaş on altı ama ben ben olmaktan çıktım azizim...
**
Öyle çok şey var ki içimde söyleyemediğim, başım öyle kalabalık ki yalnızlığım daha da belirgin sanki.
Konuştuklarım faydasız, suskunluğum çaresiz, sanırım yerin dibine doğru inişe geçiyorum. Uykuyla uyanıklık arasındaki gerçek olmayan üç saniyelik düşüşü, süresiz olarak gözlerim tamamen açık olarak gerçekleştiriyorum...



Dedim ya öznesi olmayan bir cümlenin parçasıyım diye, peki ya sen?
Sen bu cümlenin neresindesin?
                                                                                                   Duygusal yanımla,
                                                                                                                Bayan Luke...

20 Ekim 2010 Çarşamba

KORKUSUZ KORKAK

Cesaretin geldiği an, aslında en korkak olduğumuz andır…
*
 Avaz avaz bağırdığınız halde, sizi ciddiye almadıkları tek bir yer vardır. Ölesiye bağırsınız, korkarsınız ama sizi takan olmaz. Nefesiniz kesilir, en tepedesinizdir. Hayat sizin için durmuştur.  Hiçbir şeyin anlamı yoktur, kendinizden başka hiçbir şey düşünmezsiniz. Ne hayal kurarsınız, ne bitip tükenmek bilmeyen hayat telaşı vardır. Tek derdiniz oradan kurtulmaktır. Bir el gelir geçen dakikaların ardından, can yeleğini açar ve siz bir ‘’oh’’ çektikten sonra ‘’ tekrar yapmak istiyorum dersiniz. Sen o kadar çığlık at, kurtulmak istiyorum diye tepin. Sonra bir daha yapmak istiyorum de. Bunu yapabileceğiniz tek yer lunaparktır! Niye bir daha yapmak isteriz? Aksiyona olan sevgimizden mi, yoksa oradan inmekten başka bir şey düşünmek istemediğimizden mi? ‘’Aksiyon Arnold Swartzanneger filmlerinde de var’’ diye bir ses yankılanıyor beynimde ama cevabı veremiyorum. Şimdi siz söyleyin, oraya giderken adrenalinden başka düşüncemiz yok mudur, yoksa hayattan soyutlanmak istememiz en büyük nedenimiz midir?
                                                                             Cesaretle,
                                                                                 Bayan Luke...



  

18 Ekim 2010 Pazartesi

AŞK

Aşkla ilgili yazmayan yazar olmaz…
* 


Aşk nedir?
  Aşk sadece karşı cinse mi duyulur?
  Yoksa karşı cinse duyulan mazoşist insanların uydurduğu bir yalandan mı ibarettir? 
  Aşk bir takıntımıdır yoksa alışkanlık mı?
  Parayı mı seçersin aşkı mı?
  Parayla mutlu olunur mu?
  Aşk amaç mıdır, ARAÇ mı?
                                                                                  * * *
 Kulağımda iron and wine - flightless bird çalıyor, aklıma sen geliyorsun ardından Aşk'la ilgili bir şeyler yazıyorum, aşka inanmayan biri olarak. Ben kariyer diyorum inatla, fal baktırırken bile aşk'ı geç diyorum ne olacak benim hayatım? Ne yapayım ben aşk'ı arkadaş! ''Aşk karın doyurmuyor ki'' diyorum. ''Yanılıyorsun'' diye bağırıyorsun bana. Aşk mutlu etmiyor ki ben mutlu olmak istiyorum. Çok mutlu olmak istiyorum! Hayallerim gerçek olsun istiyorum. ''Aşk'la da mutlu olabilirsin'' deme sakın! Görmedim âşık olup da mutlu olan insanı. Sinirleniyorsun ''Hem yazılarının okunmasını istiyorsan aşk ve seksten bahsetmen lazım'' diyorsun. ''Aşka inanmam seksi de bilmem'' diyorum, yüzüm yerde. Susuyorsun…
Yukarıda sorduğum tüm sorulara kendimden emin bir şekilde cevap veriyorum. Aşk'ın anlık mutluluk, hayallerin süresiz mutluluk olduğunu anlıyorum. Ve sana HAYALLERİNİN AŞK' ını bulman için dua ediyorum.

                                                                              Aşkla,
                                                                                  Bayan Luke…

17 Ekim 2010 Pazar

BENİMLE EĞLENİR MİSİN?





Aynı hayatların farklı insanlarıyız...
*



  İnsanlar doğar, büyür, eğlenir, âşık olur, evlenir, sıkılır, boşanır… Buralarda bir yerlerde ölür. Aslında insanoğlu bunları yaşarken hep ölür ama küllerinden yeniden doğmasını da bilir. Bu yüzden insan diğer canlılardan farklıdır bence. Düşünebildiği için ya da konuşabildiği için değil, ölümcül acılarla başa çıkıp gülümsemeyi bildiği için.

*
Peki, insan evlenme evresine nasıl ulaşır? Henüz ulaşmadığım için yorum yapmamalıyım fakat tüm bu soruların üstüne bugün arkadaşım ‘Evlenmek istiyorum.’ dedi. ’Sen daha eğlenme evresinde değil misin ya?’ diye aklımdan geçirirken, arkadan ‘’Her şeyi çok çabuk tüketiyorsunuz’’ diye bir ses geldi. Evet, hayatı hızlı yaşamıştı o. Büyümüştü, eğlenmişti, âşık olmuştu ve evlenme evresine gelmişti. Bense daha yeni büyümüş ama henüz eğlenememiş ve evlilik düşüncesinin ne olduğunu bile bilmiyorum. Bu yüzden, 
Benimle Eğlenir Misiniz?
                                                      
                                      
Hayatınızı, döngünün tüm öğeleriyle yaşamanız dileğiyle,
                    
                                                                                            Bayan Luke…

16 Ekim 2010 Cumartesi

İLK


Bir yerden başlamak lazım…
*

 İlkler heyecan verir. Dudaktan dökülen ilk söz, ilk aşk, ilk öpücük, ilk başarı… Peki ya ilk başarısızlık, o da heyecan verir mi?  Vermez mi, yoksa beni öldürmeyen her acı daha da güçlendirir deyip yolumuza devam mı etmeliyiz? ‘’Olmuyorsa olmuyordur, napalım’’ demeli miyiz? İnatla üstüne gitmek bir şeyleri değiştirir mi? Üzüntüler mutluluğu doğurur mu? Gelir gelmez ne çok soru sordum. Soru sormayı şimdilik bırakıyorum ve size kendi dünyamdan seslenmeye başlıyorum. Umarım bu konudaki ilkim mutlu sonla biter. Başarısızlıklarım o kadar çok ki o yüzden buruk bir sevinçle karşınıza çıkıyorum. Umuyorum ki Bayan Luke’un yazılarını okuduktan sonra, sınavın tam ortasında ucunuzun bittiğini sanırsınız ama aniden kalemin ucundan uç gelir ya, hah işte öyle bi gülümseme olur yüzünüzde…
  
                                                                                             Umut ve Sevgiyle,
                                                                                                       Bayan Luke…